15 Ekim 2009 Perşembe

Koşulsuz Şartsız İnsan Nedir, İnsan Nasıl Var Olur.

İnsanlar neyin arayışındadır?

“Zengin olmak”, iktidar sahibi olmak mı?” yoksa “bütün insanlar arasında kardeşlik bağlarının kurulması”; “insanlığın, özgürlük ve uyum içinde gelişerek ilerlemesi” ve “Hakikatin aranması” mı?

Konuya insanın bilimsel sınıflamasıyla başlayalım:
Alemi: Aninalia yani hayvan,
Sınıfı: Mammalia yani memeli,
Takımı: Primat
Cinsi: Homo
Türü: Homo sapiens
Yani bilimsel olarak biz kısaca aklını kullanabilen memeli bir hayvanız!!!

Modern psikolojinin en büyüğü olarak adlandırılan Freud ve, onun Psikanaliz kuramına göre insan ‘haz İstenci’ne göre motive olur, özellikle Cinsel dürtü (libido) . Psikanalize göre sevgi gibi ben sen arasında ki ilişki cinsellik-id yani hayvansal dürtülere indirgenmiştir. Freud’un nakaratı Thomas Hoppes un sözü olan “homo homin lipus’tur” yani insan insanın kurdudur.

2.Viyana psikoterapi Okulu kurucusu Adler’e, ve kuramı olan bireysel psikolojiye göre, insan sosyal bir varlıktır ve Adler’e göre insanı ‘güç istenci’ motive eder. Bu ekole göre sevgi her yerde hazır ve nazır toplumsallık olarak yorum bulur. Adlerin’in nakaratı Aristonun sözü olan “İnsan politik bir hayvandır”.

Ama bu tanımlamalar, yani bilimsel motivasyon kuramları model insanı yani:
İbrahim geleneğinde İnsanın oğlu (ben Adam)
Tasavvufta mükemmel İnsan (İnsan-I Kamil)
Hermetizimde Gerçekten İnsan İnsan (Ontos Anthropos)’u
açıklamaya yeter mi?

Yetmez. Bunu kadim bir hikâyeyle açıklamaya çalışacağım:
İki komşu şiddetli bir tartışmaya girer. Bir tanesi diğerine, “kedin tereyağımı yedi” diye iddia eder ve buna uygun tazminat talep eder. Sorunu çözemeyen iki komşu sanık kediyi de alarak köyün bilge kişisine giderler. Bilge, suçlayan komşuya sorar, “Kedi ne kadar yağ yedi?” “Beş kilo,” diye cevap verir adam. Bilge kediyi tartar. Ne olsa beğenirsiz! Kedi tam da beş kilodur. “Hayret!” der. İşte yağ burada. Ama kedi nerede? Evet aynı şekilde biz de sorabiliriz İnsan nerede?

Bu bize bir araya getirilen bütün parçaların, yaratılanı yeniden oluşturamayacağını ifade eder. İnsan, kendi aklının karmaşık parçalarını ne kadar iyi anlarsa anlasın yinede merkezi hayati temsilciyi, yani bilinçdışına sahip olan kişiyi kavrayamaz. Üstelik deneysel yaklaşım, insanın sorduğu “ben niye varım?”, “hayatta olmamın anlamı ne?” gibi sorulara cevap üretmeye yardımcı olamaz.

İnsan sadece dış gerçekliği algılayan değil, aynı zamanda gerçekliğin oluşmasına katkılan bilinçtir. Heiddegger bunu vurgulamak için insandan her zaman “dasein” Türkçesiyle var olan olarak söz eder. Hieddegger’e göre Dasien, (“var”) insanın var olduğunu, meydana getirilmiş bir nesne olduğunu yani deneysel ego olduğunu, fakat aynı zamanda dünyayı da meydana getirir yani deney üstü ego’dur.
“Dasein” hem anlam veren hem de akıl ve deney yolu ile bilendir.
Diğer bir ifadeyle, İnsanının etten kemikten duygu ve düşünceden oluşan organizması vardır. Buna insanın fizyolojik ve psikolojik boyutu var diyebiliriz. Ancak, Bunun ötesinde insan manevi bir şahsiyettir. Tindir. Anlam veren ve bu anlamı gerçek yapandır.

Bir kez daha vurgulamak adına, insan vücut, akıl ve tinsel, manevi boyutlardan meydana gelmiştir yanlış bir ifadedir. Doğru olan insan tindir (manevi şahsiyettir) ve psiko-fizyolojik organizması vardır.

Bu organizma, işlevselliği temsil eder. Kısaca, organizma amaç için araç niteliğini taşır, ve maddi değere sahiptir. Maddi değerin karşıtı ise, Onur’dur Haysiyettir. Onur (dignitiy) sadece insana aittir ve sosyal faydadan bağımsızdır. İnsan onurunu tanıyan koşulsuz olarak kim olursa olsun insana saygı duyar.

İnsan var olabilendir. Bu ifade, insanın maddesel bir olgu olmadığını vurgular. İnsan kabiliyetlere sahip olandır. Kişi, her hangi bir an, olabileceği olasılıklar (facultative) çerçevesinde, kararlar alıp, var olur. Ünlü felsefeci Karl Jasper’in sınıflandırdığı gibi insan karar verebilen bir varlıktır. İnsan bir sonraki an ne olmak istediği ile ilgili karar alabilendir.

Diğer bir ifadeyle, insan tamamen koşullar tarafından şekillenen bir varlık değildir. İnsan genetik, biyolojik, psikolojik ve sosyal koşullara karşı, karar alabilme ve duruş sergileyebilme özgürlüğüne sahiptir. Burada bahsedilen özgürlük, kişinin kendi hayatını, olabilecekler sınırı içinde şekillendirebilmesidir. Bu özgürlük, insanın bedensel ve psikolojik boyutunun da üzerinde bulunan, insan olamaya dair tinsel, manevi, diğer bir ifade ile insani boyutu sayesinde oluşur.

Manevi bir kişilik olarak insan, sadece tepki veren, şartlanan bir organizma değil, bunun ötesinde kendi varlığını şekillendirebilen, otonom bir varlıktır. Otonom olabilmek kolay değildir. Çünkü insani, manevi yanımız ile maddi olan psiko-fizyolojik organizmamız arasında bir gerilim vardır. Bu mücadele mecburi olmayan, insanın seçimine bağlı olandır(facultative). Bu her zaman için çağrılabilen bir yetenekleri ifade eder. Çağrılması da gerekir çünkü, psiko-fizyolojinin o çok büyük gücüne “manevi varlığın karşı koyabilme, meydan okuyabilme gücü vardır”(Trotzmacht).

İnsanlar sadece özgür değildir, bu özgürlük bir şeyler yapmak, daha doğru bir ifadeyle bir amacı gerçekleştirmek adına vardır. Son analizde, anlam arayışı, insanın en temel motivasyon kaynağıdır. Bir insan kendi “Anlam İstemini” gerçekleştiremezse psiko- fizyolojik organizmasının boyunduruğunda, cinsel hazlar peşinde, zengin olma ve iktidar elde etme hırsıyla yanıp tutuşur.

Anlam, insanın kendi dışındadır. Anlam, sevilecek kişi, adanacak davadır, düzeltilecek tavır davranıştır. Anlam ancak ve ancak kişi tarafından keşfedilir. Hiçbir otorite, kurum veya kişi tarafından empoze edilemez. İnsan varoluşundaki bu kendini aşma kabiliyeti sayesinde anlam dünyasıyla karşılaşır. Anlamların algılandığı organ, insan vicdanıdır.

Hayat, özgür, ama sorumlu olan insandan, yaşamın her anı ve durumu ile ilgili anlamları algılayıp, yapabileceklerinin en iyisini geçirmesini talep eder. Bu kapsamda, anlam potansiyelleri, her durum ve her kişiye göre farklılık gösterip sürekli olarak değişkenlik gösterir. 1yy felsefecisi Hillel bunu çok duru bir biçimde ortaya koymuştur :
“Ben yapmasam kim yapacak,
Eğer şimdi yapmasam, ne zaman yapacağım.
Ben bunları sadece kendim için yapacaksam ben kimim”.


Bu aynı zamanda Tek tek her insanın mutlak bir teklik olduğunu, biricik olduğunu da ortaya koyar.

Birey aşkınlığın çağrılarına kendini senkronize edebildiği ölçüde insan olur, görünenin altında, görünmeyeni idrak eder. Keşfettiği anlamı veya değerleri yaratıcısı kendi olmak üzere hayata geçirmek ile sorumludur.

Birey kendini aştığı, özgür ve sorumlu bir eylem içinde ancak kendisini gerçekleyebilir. Aidiyet kazanır, kimlik kazanır, örnek olur, İnsan olur. ETHOSU gerçekler ve her kes de onu öyle tanır.

31 Ocak 2008 Perşembe

Varoluşçu Analiz ve Logoterapi Nedir?

Varoluşçu Analiz ve Logoterapi'nin (VALT), ortaya çıkışı 1930’lara kadar uzanır. Bu ekol, Freud’un Psikanaliz ve Alfred Adler’in Bireysel Psikolojisi kökenli bir psikiyatr ve nörolog olan Viktor Frankl (1905-1997) tarafından geliştirilmiştir. “Varoluşçu Analiz ve Logoterapi” ekolü “3. Viyana Psikoterapi Okulu” olarak da anılır. Uluslararası kabul görmüş bu ekol, deneye dayalı anlam odaklı bir psikoterapi yaklaşımı olarak anılır.

Frankl’ın yaklaşımı 3 felsefi ve psikolojik kavram üzerine oturur:
o İstencin özgürlüğü
o Anlam İstenci
o Yaşamın anlamlılığı

İSTENCİN ÖZGÜRLÜĞÜ (FREEDOM OF WİLL)
VALT’a göre insan tamamen koşullar tarafından şekillenen bir varlık değildir. İnsan dışsal (biyolojik ve sosyal) ve içsel (psikolojik) koşullara karşı karar alabilme ve duruş sergileyebilme yeteneğine sahiptir.

Burada bahsedilen özgürlük, kişinin kendi hayatını, olabilecekler sınırı içinde şekillendirebilmesidir. Bu özgürlük, insanın bedensel ve psikolojik boyutunun da üzerinde bulunan, insan olamaya dair tinsel (Noetic, geist), insani boyutu sayesinde oluşur. Tinsel bir kişilik olarak insan, sadece tepki veren, şartlanan bir organizma değil, bunun ötesinde kendi varlığını şekillendirebilen otonom bir varlıktır.

Bu özgürlük psikoterapi süreci için büyük önem taşır. Bu yetenek psikoterapi alan kişiye somatik ve psikolojik patolojisine rağmen bağımsız aksiyon alabileceği bir alan sağlar. Sadece bu kaynak sayesinde, Çelişik Niyet (Paradoxical Intention) ve Düşünce Odağını Değiştirme (Dereflection) yöntemleri ile hastanın belirtileri ile baş edebilmesi, kontrolü tekrar ele geçirmesi ve kaderini kendi eline almasına yardımcı olur.

¦ ANLAM İSTEMİ (WİLL TO MEANİNG)
İnsanlar sadece özgür değildir, bu özgürlük bir şeyler yapmak, daha doğrusu bir amacı gerçekleştirmek adına vardır.

Anlam arayışı insanın en temel güdülenme (motivasyon) kaynağıdır. Bir insan kendi “Anlam İstemini” gerçekleştiremezse derin bir boşluk, anlamsızlık hissine kapılır. İnsanın var olabilmesi için ihtiyaç duyduğu, anlamlandırdığı hedefleri gerçekleştirmesi bir şekilde engellendiğinde şiddet eğilimi, bağımlılık, depresyon, intihara eğilim ortaya çıkabilir veya psikosomatik hastalıklar ya da nevrotik bozukluklar meydana gelebilir.

Varoluşçu Analiz ve Logoterapi (VALT), psikoterapi alan kişinin anlamlandırdığı hedeflerin peşinden gitmesini engelleyen faktörleri algılamasını ve ortadan kaldırmasını amaçlar. Bu süreçte kişinin potansiyel anlamları algılayabilme kabiliyetini kazanması amaçlanır; ancak, hiçbir şekilde özel anlamlar dayatılmaz. Tam tersine kişinin bulduğu anlamların kendisi tarafından hayata geçirmesinde yönlendirici ve yardım edici bir yol izlenir.

¦ YAŞAMIN ANLAMI (MEANİNG İN LİFE)
VALT, anlamın objektif bir gerçeklik olduğu düşüncesine dayanır, yoksa gözlemleyenin algısında oluşmuş imgelere değil. Bu yaklaşım, amacı psikoterapi sürecindeki kişiyi rahatsız eden durum ve deneyimlerden uzaklaştırmak olan “Occupational and Recreational” tedavilerden farklılık gösterir.

VALT’e göre hayat, özgür ama sorumlu olan insandan, yaşamın her anı ve durumu ile ilgili anlamları algılayıp, yapabileceklerinin en iyisini geçirmesini talep eder. Bu kapsamda, anlam potansiyelleri, doğası gereği objektif olmalarına karşın her durum ve her kişiye göre farklılık gösterip sürekli olarak değişkenlik gösterir. VALT yaklaşımı kesinlikle genel bir anlam dayatmasında bulunmaz. Ancak, bu süreçteki kişinin, her gün yaşamlarını anlamlı biçimde şekillendirmeleri için açıklık ve esneklik kazanmalarına yardımcı olmayı amaçlar.

¦ YAŞAMIN ANLAMI (MEANİNG İN LİFE)
VALT, anlamın objektif bir gerçeklik olduğu düşüncesine dayanır. Gözlemleyenin algısında oluşmuş imgelere değil. Bu yaklaşım, psikoterapi sürecindeki kişiyi rahatsız eden durum ve deneyimlerden uzaklaştırmak olan “Occupational and Recreational” tedavilerden farklılık gösterir.

VALT’e göre hayat, özgür ama sorumlu olan insandan, yaşamın her anı ve durumu ile ilgili anlamları algılayıp, yapabileceklerinin en iyisini geçirmesini talep eder. Bu kapsamda, anlam potansiyelleri, doğası gereği objektif olmalarına karşın her durum ve her kişiye göre farklılık gösterip sürekli olarak değişkenlik gösterirler. VALT yaklaşımı kesinlikle genel bir anlam dayatmasında bulunmaz. Ancak, bu süreçteki kişinin, her gün yaşamlarını anlamlı bir biçimde şekillendirmeleri için açıklık ve esneklik kazanmalarına yardımcı olmayı amaçlar.

¦ LOGOTERAPİ/VAROLUŞÇU ANALİZ SÖZLÜĞÜ

Logoterapi
Eski yunanca bir kelime olan “logos” demektir. Geçerli diğer bir çeviriler, “söz” veya “rasyonel emir” olmakla beraber bu ifadeler VALT varsayımlarını açıklamada çok da yardımcı değildir.

Özellikle, logoterapist hastayı mantıklı çıkarımlarla ikna etmeye çalışmaz, tam tersine kişilerin kendi kişisel anlamlarını bulmalarına yardımcı olurlar.

Logoterapi Viktor Frankl tarafından, Max Scheler’in antropoloji kuramı çerçevesinde geliştirilmiş uygulamalı bir terapi yöntemidir.


Varoluşçu Analiz (Existential analysis)
VA logoterapi’nin felsefesi ve bilimsel bazını aynı zamanda doğru bir tedavinin esaslarını ortaya koyar.

Temel olarak, Varoluşçu analiz, varoluşa ilişkin analiz anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle, “insan hayatı”, “sorumluluk” ve “kendini gerçekleştirme” yi göz önünde tutan “varoluşun açıklamasını” yapmaya çalışır.

“Genel Varoluşçu Analiz” insanı güdüleyen (motivasyonu) temel şeyin peşinden koşulacak bir anlam olduğunu ortaya koyar. Bu anlamın nasıl bulunabileceğine ilişkin görüşler sunar. Bu bağlamda başarılı bir anlam arayışının tedavi edici etkisini anlatır.

“Spesifik Varoluşçu Analiz” ise özel olarak, bir kişi veya bir gruba ait psikolojik bozuklukların olası varoluşsal kökenlerini araştırır. Bu çerçevede varoluşun özünü kullanarak sağaltımı hedefleyen logo-terapinin temellerini ortaya koyar. Kişinin Bağımsız ve bağlantısız olarak kendi anlamlarını bulması ve gerçekleştirmesi ile ilgili olarak varoluşsal durumları inceleyip nasıl yardımcı olunması gerektiğini araştırır.

29 Ocak 2008 Salı

İnsan Nasıl Motive olur

“Koşulsuz şartsız insan”, “Persona” Türkçesiyle “kişi”, nedir; nasıl var oluruz (existance), nasıl motive olur yani güdüleniriz?

Bu sorulara verdiği yanıtlarla beni yüreğimden yakalayan, 3.Viyana psikoterapi okulu kurucusu Viktor Frankl’ın, 1950 yılında, Salzburg Üniversitesinde sunduğu “Kişi’ye dair 10 varsayım- önkabul” konulu tebliği, özet olarak iletmeye çalışacağım.
İnsan Nedir
Vikipedide yer aldığı şekli ile insan
Yani bilimsel olarak biz kısaca aklını kullanabilen memeli bir hayvanız!!!
Nasıl güdülendiğimize (motive olduğumuza) gelince:

1. Viyana psikoterapi okulu olarak adlandırılan Freud ve, onun Psikoanaliz kuramına göre insan ‘haz istenci’ne göre yönlenir, özellikle Cinsel dürtü (libido) . Psikanalize göre sevgi gibi ben sen arasında ki ilişki cinsellik-id yani hayvansal dürtülere indirgenmiştir. Freud’un nakaratı Thomas Hobbes'un “homo homin lipus’tur” yani insan insanın kurdudur.
2.Viyana psikoterapi Okulu olarak adlandırılan Adler’e,ve kuramı olan bireysel psikolojiye göre insan sosyal bir varlıktır ve Adler’e göre insanı ‘güç istenci’ motive eder. Bu ekole göre sevgi her yerde hazır ve nazır toplumsallık olarak yorum bulur. Adlerin’in adagiosu Aristonun sözü olan “İnsan politik bir hayvandır”.
3.Viyana okulu olarak adlandırılan V. Frankl’ın Varoluşçu Analizine göre her iki motivasyon teorisi de geçerlidir ama eksiktir. Frankl, insanı koşullarından bağımsız olarak güdülendiren şeyin “anlam arayışı”, “anlam istenci” olduğunu ortaya koyar. Anlam, kısaca sevilecek bir kişi veya adanacak bir dava dır veya bir duruştur. Kısaca, kendi dışında gerçekleştirilmesi gereken bir amaçtır. Vicdanın gösterdiğidir. Yani insanı güdeleyen şey anlam arayışı ve bulunan anlamların veya değerlerin hayata geçirilmesidir.
Freud’a göre amaç mutluluk, ve haz dürtüsünün tatminiydi. Adler’e göre elde edilen güç. Frankla göre hem haz hem de güç amaç değil yan ürünleridir. Hayata geçirilen bir amaçla veya anlamla otomatik olarak oluşan yan ürünlerdir.
Tebliği özetlemeden önce Varoluşçu Analiz’e göre birey ve kişinin tanımını yapmaya çalışacağım;
İngilizce Individual , Türkçesi Birey biyolojik, ve sosyolojik veya aritmetik kavramlar için kullanılır. Benzetme yaparsak maddede molekül neyse toplumda birey de aynı şeyi ifade eder.
Birey türün biolojik ve sosyolojik terimlerini ifade eder.
Person Türkçesi Kişi. Latince persona maske anlamına gelir. Kişi “insan” olmanın temsilidir. Kişi bir imge, aşkın transandantal bir temsili ifade eder.
Kişi kendinin farkında olandır.
Kişi ile vicdan doğrudan ilişkilidir.
Kişi manevi şahsiyettir. Benim “manevi şahsiyet” olarak çevirdiğime Frankl,Noös kelimesini kullanmıştır. Noös yunanca bilinç dışı akıl, zaman mekan dışı olandır. Ingilizceye spirit olarak çevrilmiştir. Almanca Geist.
(*)Tin: Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık.
Bu arada, kişi ve bireyin örtüşmesi gerekmez. Örnek olarak: Faşizm gibi sosyal kökenli nevroz toplumu tamamen etkisine aldığında, kişi geçersiz, engellenmiş, ketlenmişken, birey davranışsal olarak kitleye başarılı bir uyum sağlayabilir
Şimdi kişi ile ilgili 10 varsayımı (presupposition) aktaracağım:

1. Kişi birdir, bölünemez parçalanamaz. (The person is an individual Iindividuum])
En şiddetli sijofrenik vakada bile vicdan ayrışmasından söz edilemez.

2. Kişi Birleştirilemez bir bütündür. (The person is in-summible)
Kişi bölünemediği gibi aynı zamanda birleştirilemez de bir bütündür; tamdır. “Etnik köken”, “sınıf”, “kitle” olarak asimile edilemez. Bu tür özdeşimler, aidiyetlikler kişi mahiyetine ait değildir. Olsa olsa sahte(pseudo)-kişiseldir. Kendini bu tip sınıflamalar, özdeşimler içinde daha üst bir kimliğe yükselmiş inancı içinde olan kişi aksine batmaktadır. Kendinden daha büyük bir kategori, grup tarafından özümsenen insan “Kişi” olma yetisini teslim etmiş demektir. Kişi’nin tersine organizma bölünebilir veya asimile edilebilir. Hatta, organizmanın çoğalabilmesinin önkoşulu bu bölünebilme ve asimilasyondur. Ancak, bu “kişi”nin üretilebileceği, çoğaltılabileceği anlamında gelmez. Kişi, diğer bir değişle manevi kişilik (personal spirit), veya var oluş (spiritual existance) tektir yeniden çoğaltılamaz

3. Kişi her an yenidir: (person is absolutely unique [Novum])
Tek tek her kişi mutlak bir tekliktir [Novum] Hiçbir şekilde bir baba, çocuğunun yaratıcısı değildir. Sadece, yeni bir insanın, bir kişinin geliş mucizesine şahit olandır. Kişi TANRI tarafından yaratılmıştır, ve bu yaratılış üreme esnasında değil, mutlaklığın bir icrası ile zaman ve mekan bağımsız “işte burada”[a nunc stans] olarak gerçekleşmiştir.

4. Kişi Manevi bir varlıktır ( The person is spiritual)
Kişi’nin etten kemikten duygu ve düşünceden oluşan organizması vardır. Buna kişinin psiko-fizyolojik ve sosyo –psikolojik boyutu var da diyebiliriz. Ancak, Bunun ötesinde kişi manevi bir şahsitettir. Tindir. Geist’tir.
Manevi Kişilik,kendi psiko-fizyolojik organizması ile çatışma halindedir. Organizma, organlar tarafından oluşturulmuş işlevselliği ifade eder. Bunun ötesinde kişi’nin kendini ifade edebilmesi, bir şeyler yapabilmesi için kendi organizmasına ihtiyacı vardır. Kısaca, organizma amaç için araç niteliğini taşır, ve maddi değere sahiptir. Maddi değerin karşıtı ise Onur’dur Haysitettir. Onur (dignitiy) sadece kişi’ye aittir, ve, sosyal faydadan bağımsızdır. İnsan onuru’nu tanıyan koşulsuz olarak kim olursa olsun insana saygı duyar.

5. Kişi Var olabilendir ( The person is existential)
Bu ifade, kişinin maddesel bir olgu olmadığını vurgular. Kişi kabiliyetlere sahip olandır. Kişi, her hangi bir an, olabileceği olasılıklar (facultative) çerçevesinde, kararlar alıp var olur. Ünlü Varoluşçu felsefeci Karl Jasper’in sınıflandırdığı gibi insan karar alabilen bir varlıktır. Kişi bir sonraki an ne olmak istediği ile ilgili karar alabilendir. Karar verebilen bir varlık olarak insan, psikanaliz kuramının varsayıldığı, insan dürtü – yönelimli varlıktır tasarımına kafadan karşı çıkar. Son analizde, İnsan demek “sorumlu”(responsible)” demektir. Dolayısıyla, “var olmak” özgür olmanın ötesindedir. Aslında, sorumluluk ile insanın özgürlüğünün amacı tanımlamaktadır.

6. Kişi ben ile ilgilidir (The person is I bound),
Kişiyi, özünde ben yönlendirir yoksa hayvani dürtüleri(id) değil. Freud ben kendi evinin efendisi değil derken “id” yani hayvani dürtülerin baskısının altını çizmiştir. Kişi, ben, ne dinamik ne de genetik dürtüleri tarafından belirlenemez. Ben’in sürüklenmesi kategorik olarak kabul edilemez. Özünde, “Kişi” bilinçdışıdır ve insanın aşkınlıkla olan ilişkisi burada yer alır.

7. Kişi Tümleştirendir (The person is integrative)
Kişi sadece “bir” ve “bütün” değildir aynı zamanda bunu gerçekleyendir, fiziksel vücut, akıl ve manevi varlığın birliğini ve bütünlüğünü tesis edendir. Biz insanlar, kişi’yi psiko-fizyolojik organizma ile birlikte var olan olarak farkına varırız. Bu arada, insan vücut, akıl ve manevi şahsiyetten meydana gelmiştir doğru bir ifade değildir. Doğru olan insan tindir (manevi şahsiyettir) ve psiko-fizyolojik organizması vardır. Bu birlik ve bütünlükte insanın manevi varlığı maddi olan psiko-somatik ile bir mücadele içindedir. Bu mücadele mecburi olmayan, seçimle bağlı olandır(facultative). Bu her zaman için çağrılabilen bir yeteneği ifade eder. Çağrılması da gerekir çünkü, psiko-fizyolojinin o çok büyük gücüne “manevi varlığın karşı koyabilme, meydan okuyabilme gücü vardır”(Trotzmacht). Organizma ile Manevi varlığın arasındaki bu gerginlik sağlık işaretidir.

8. Kişi Dinamiktir . (The person is dynamic)
Sadece kişi kendinden uzaklaşabildiği için ve psiko-fiziksel yapısını aşabildiği için manevi varlığı ortaya çıkar.

9. Kişi Hayvan değildir (The person is not an animal):
Hayvan, kişi olabilen değildir. Çünkü, hayvan kendini soyutlayıp kendine uzaktan bakamaz ve kendine karşı tavır alamaz. Hayvanın [ahlakça şekillendirilebilen] bir dünyası yoktur onun [koşullandırılabilen] çevresi vardır. Kişinin dünyası hayvanlarınsa çevreleri vardır.

10. Kişi Metafizik bir varlıktır (The person is metaphysical)
Kişi Tanrı’ya benzeyişinden anlaşılabilir, insan kendini ancak, aşkınlık ile anlayabilir. İnsan ne kadar kendini Tanrı ile ilişki de kavrarsa o kadar insan olur. Birey, aşkınlığı kişiselleştirebildiği ölçüde kişidir: aşkınlığın çağrılarına kendini senkronize edebildiği ölçüde insan olur. Aşkınlığın çağrısının duyulduğu yer insanın vicdanıdır. Vicdan aşkınlığın kayıt altına alındığı yerdir.
Sonuç olarak insanı deterministlik olarak tanımlamak mümkün değildir. O kayıtsız ve şartsız olandır. Bir Fiziksel yapıya (soma), duygu ve düşüncelere sahiptir (psyche) ama onun ötesinde manevi bir varlık olup özgür ama sorumludur.
Her bir insan tekliktir ve her kişi dünyada eşi benzeri olmayan durumlarla karşılaşır bundan dolayı da tektir ve bu durumları anlamlandırıp yaşamıyla buna cevap verendir.