15 Ekim 2009 Perşembe

Koşulsuz Şartsız İnsan Nedir, İnsan Nasıl Var Olur.

İnsanlar neyin arayışındadır?

“Zengin olmak”, iktidar sahibi olmak mı?” yoksa “bütün insanlar arasında kardeşlik bağlarının kurulması”; “insanlığın, özgürlük ve uyum içinde gelişerek ilerlemesi” ve “Hakikatin aranması” mı?

Konuya insanın bilimsel sınıflamasıyla başlayalım:
Alemi: Aninalia yani hayvan,
Sınıfı: Mammalia yani memeli,
Takımı: Primat
Cinsi: Homo
Türü: Homo sapiens
Yani bilimsel olarak biz kısaca aklını kullanabilen memeli bir hayvanız!!!

Modern psikolojinin en büyüğü olarak adlandırılan Freud ve, onun Psikanaliz kuramına göre insan ‘haz İstenci’ne göre motive olur, özellikle Cinsel dürtü (libido) . Psikanalize göre sevgi gibi ben sen arasında ki ilişki cinsellik-id yani hayvansal dürtülere indirgenmiştir. Freud’un nakaratı Thomas Hoppes un sözü olan “homo homin lipus’tur” yani insan insanın kurdudur.

2.Viyana psikoterapi Okulu kurucusu Adler’e, ve kuramı olan bireysel psikolojiye göre, insan sosyal bir varlıktır ve Adler’e göre insanı ‘güç istenci’ motive eder. Bu ekole göre sevgi her yerde hazır ve nazır toplumsallık olarak yorum bulur. Adlerin’in nakaratı Aristonun sözü olan “İnsan politik bir hayvandır”.

Ama bu tanımlamalar, yani bilimsel motivasyon kuramları model insanı yani:
İbrahim geleneğinde İnsanın oğlu (ben Adam)
Tasavvufta mükemmel İnsan (İnsan-I Kamil)
Hermetizimde Gerçekten İnsan İnsan (Ontos Anthropos)’u
açıklamaya yeter mi?

Yetmez. Bunu kadim bir hikâyeyle açıklamaya çalışacağım:
İki komşu şiddetli bir tartışmaya girer. Bir tanesi diğerine, “kedin tereyağımı yedi” diye iddia eder ve buna uygun tazminat talep eder. Sorunu çözemeyen iki komşu sanık kediyi de alarak köyün bilge kişisine giderler. Bilge, suçlayan komşuya sorar, “Kedi ne kadar yağ yedi?” “Beş kilo,” diye cevap verir adam. Bilge kediyi tartar. Ne olsa beğenirsiz! Kedi tam da beş kilodur. “Hayret!” der. İşte yağ burada. Ama kedi nerede? Evet aynı şekilde biz de sorabiliriz İnsan nerede?

Bu bize bir araya getirilen bütün parçaların, yaratılanı yeniden oluşturamayacağını ifade eder. İnsan, kendi aklının karmaşık parçalarını ne kadar iyi anlarsa anlasın yinede merkezi hayati temsilciyi, yani bilinçdışına sahip olan kişiyi kavrayamaz. Üstelik deneysel yaklaşım, insanın sorduğu “ben niye varım?”, “hayatta olmamın anlamı ne?” gibi sorulara cevap üretmeye yardımcı olamaz.

İnsan sadece dış gerçekliği algılayan değil, aynı zamanda gerçekliğin oluşmasına katkılan bilinçtir. Heiddegger bunu vurgulamak için insandan her zaman “dasein” Türkçesiyle var olan olarak söz eder. Hieddegger’e göre Dasien, (“var”) insanın var olduğunu, meydana getirilmiş bir nesne olduğunu yani deneysel ego olduğunu, fakat aynı zamanda dünyayı da meydana getirir yani deney üstü ego’dur.
“Dasein” hem anlam veren hem de akıl ve deney yolu ile bilendir.
Diğer bir ifadeyle, İnsanının etten kemikten duygu ve düşünceden oluşan organizması vardır. Buna insanın fizyolojik ve psikolojik boyutu var diyebiliriz. Ancak, Bunun ötesinde insan manevi bir şahsiyettir. Tindir. Anlam veren ve bu anlamı gerçek yapandır.

Bir kez daha vurgulamak adına, insan vücut, akıl ve tinsel, manevi boyutlardan meydana gelmiştir yanlış bir ifadedir. Doğru olan insan tindir (manevi şahsiyettir) ve psiko-fizyolojik organizması vardır.

Bu organizma, işlevselliği temsil eder. Kısaca, organizma amaç için araç niteliğini taşır, ve maddi değere sahiptir. Maddi değerin karşıtı ise, Onur’dur Haysiyettir. Onur (dignitiy) sadece insana aittir ve sosyal faydadan bağımsızdır. İnsan onurunu tanıyan koşulsuz olarak kim olursa olsun insana saygı duyar.

İnsan var olabilendir. Bu ifade, insanın maddesel bir olgu olmadığını vurgular. İnsan kabiliyetlere sahip olandır. Kişi, her hangi bir an, olabileceği olasılıklar (facultative) çerçevesinde, kararlar alıp, var olur. Ünlü felsefeci Karl Jasper’in sınıflandırdığı gibi insan karar verebilen bir varlıktır. İnsan bir sonraki an ne olmak istediği ile ilgili karar alabilendir.

Diğer bir ifadeyle, insan tamamen koşullar tarafından şekillenen bir varlık değildir. İnsan genetik, biyolojik, psikolojik ve sosyal koşullara karşı, karar alabilme ve duruş sergileyebilme özgürlüğüne sahiptir. Burada bahsedilen özgürlük, kişinin kendi hayatını, olabilecekler sınırı içinde şekillendirebilmesidir. Bu özgürlük, insanın bedensel ve psikolojik boyutunun da üzerinde bulunan, insan olamaya dair tinsel, manevi, diğer bir ifade ile insani boyutu sayesinde oluşur.

Manevi bir kişilik olarak insan, sadece tepki veren, şartlanan bir organizma değil, bunun ötesinde kendi varlığını şekillendirebilen, otonom bir varlıktır. Otonom olabilmek kolay değildir. Çünkü insani, manevi yanımız ile maddi olan psiko-fizyolojik organizmamız arasında bir gerilim vardır. Bu mücadele mecburi olmayan, insanın seçimine bağlı olandır(facultative). Bu her zaman için çağrılabilen bir yetenekleri ifade eder. Çağrılması da gerekir çünkü, psiko-fizyolojinin o çok büyük gücüne “manevi varlığın karşı koyabilme, meydan okuyabilme gücü vardır”(Trotzmacht).

İnsanlar sadece özgür değildir, bu özgürlük bir şeyler yapmak, daha doğru bir ifadeyle bir amacı gerçekleştirmek adına vardır. Son analizde, anlam arayışı, insanın en temel motivasyon kaynağıdır. Bir insan kendi “Anlam İstemini” gerçekleştiremezse psiko- fizyolojik organizmasının boyunduruğunda, cinsel hazlar peşinde, zengin olma ve iktidar elde etme hırsıyla yanıp tutuşur.

Anlam, insanın kendi dışındadır. Anlam, sevilecek kişi, adanacak davadır, düzeltilecek tavır davranıştır. Anlam ancak ve ancak kişi tarafından keşfedilir. Hiçbir otorite, kurum veya kişi tarafından empoze edilemez. İnsan varoluşundaki bu kendini aşma kabiliyeti sayesinde anlam dünyasıyla karşılaşır. Anlamların algılandığı organ, insan vicdanıdır.

Hayat, özgür, ama sorumlu olan insandan, yaşamın her anı ve durumu ile ilgili anlamları algılayıp, yapabileceklerinin en iyisini geçirmesini talep eder. Bu kapsamda, anlam potansiyelleri, her durum ve her kişiye göre farklılık gösterip sürekli olarak değişkenlik gösterir. 1yy felsefecisi Hillel bunu çok duru bir biçimde ortaya koymuştur :
“Ben yapmasam kim yapacak,
Eğer şimdi yapmasam, ne zaman yapacağım.
Ben bunları sadece kendim için yapacaksam ben kimim”.


Bu aynı zamanda Tek tek her insanın mutlak bir teklik olduğunu, biricik olduğunu da ortaya koyar.

Birey aşkınlığın çağrılarına kendini senkronize edebildiği ölçüde insan olur, görünenin altında, görünmeyeni idrak eder. Keşfettiği anlamı veya değerleri yaratıcısı kendi olmak üzere hayata geçirmek ile sorumludur.

Birey kendini aştığı, özgür ve sorumlu bir eylem içinde ancak kendisini gerçekleyebilir. Aidiyet kazanır, kimlik kazanır, örnek olur, İnsan olur. ETHOSU gerçekler ve her kes de onu öyle tanır.

Hiç yorum yok: